Mahsun Kırmızıgül, konservatuar eğitimi almış, güzele ve ayrıntılara tutkun, iyi niyetli, gayretli bir film yönetmeni. İyi
oyuncularla çalışma tercihi onun şansı aynı zamanda. Tüm bunlar seyrettiğim üç filminden çıkardığım
düşüncelerim. Son filmi Mucize ile ilgili rastladığım tv programlarında ‘emek’
vurgusu yaptığını duydum. Çok emek
verildiğinden bahsetti sık sık. Bir
eserde ‘emek’ çok önemli ama başarı için en önemli kıstas değil. Eserin
ait olduğu dalın kurallarına uygunluğuna bakmak gerek.
16 Ocak 2015 Cuma
14 Ocak 2015 Çarşamba
Miss Meadows
Miss Meadows, bir rüya gibi başlıyor. Sanki Alice, hârikalar
diyarında umutla, sevinçle ve heyecanla
yürüyor, step dans ayakkabılı ayaklarını
asfalta vurarak dans ediyor, mavi bir kuş dalda cıvıldayarak ona eşlik ediyor. İşte tam o sırada yoldan
geçen bir kamyonetten genç kadına laf atılıyor ve…. Birdenbire o güzellikler tablosu
yırtılıyor, genç kadın ondan ve yaratılan o tablodan hiç beklemediğiniz bir şey
yapıyor; sonra da hiçbir şey olmamış gibi yoluna aynen başta olduğu gibi step
dans ayakkabılı ayaklarını asfalta ritmle vurup dans ederek evine giriyor.
Miss Meadows, okulda boş olan derslere giren bir ilk okul
öğretmeni. Çocuklarla tamam da hayatına
giren polisle de ders verir gibi konuşuyor. Filmin başlardaki neredeyse üçte
birlik bölümü o dersleri vermek için
kesik kesik sahnelerden oluşuyor. ‘Dünyada fark yaratmak’, ‘dünyayı daha iyi bir
yer hâline getirme sorumluluğu’, ‘arada bir kuralları çiğnemenin güzelliği’, ‘korkuyla yaşamamak’, ‘kötü insanlar iyiler
arasında dolaşmamalı’, ‘gereksiz kelimeleri kullanmamak’, ‘bu dünyaya çocuk getirmek âdil mi?’, ‘yedi
günah’, ‘iyi niyet’… Sanki sahneler tek
cümlelik ‘ders’leri versin diye yazılmış. Amaç (bence) Miss Meadows’un gizemini arttırmak, yaşadığımız
hayatların, kafasında ‘temiz’ kalabilen
birini bile yoldan çıkarabileceğini anlatmak, kalp ile beynin çelişkisini
sonlara kadar zorlayarak yaratılan gerilimle filmi beslemek. Miss Meadows ile
annesi arasındaki ilişki de metaforik. Gerçek, filmin düğüm noktasından sonra
açıklığa kavuşuyor. Miss Meadows’un polis ile olan ilişkisinin hikâyesi de
metafor gibi anlaşılmalı. Filmi anlatsam
tadını kaçıracağım için kelimelerimi dikkatle seçiyorum.
Miss Meadows, ayın altında anlatılan hikâyeler gibi gizemli
olmaya çalışılmış bir film. Shakespeare tadı yoksa da ‘Bir Yaz Gecesi Rüyası’
na özenmiş gibi duruyor ama başrolde ‘Dr Jekyll ve Mr Hyde’ olanı.
Filmi, Karen Leigh Hopkins yazmış ve yönetmiş.
Katie Holmes hoş bir ‘öğretmen’, James Badge Dale seven bir
polis. Film rüya gibi. Daha ne olsun!
Melih Anık
13 Ocak 2015 Salı
'Whiplash' ve Bizim Oyuncularımız
Damien Chazelle’in yönettiği, bir konservatuvarda bir
öğretmen(J.K. Simmons) ile öğrencisi (Miles Teller) arasında her ikisinin de
hayatlarını etkileyen olayların hikâye edildiği bir film.
Filmin ne olduğu
isminden belli. ‘Whip’ ve ‘lash’ kamçılamak anlamına geliyor. ‘Lash’ aynı
zamanda hicivli(alaylı) sözlerle karşındaki kamçılamak anlamına da geliyor. ‘Whiplash’,
ani bir hareket sonucu(örneğin araba kazası) boyunda meydana gelen zedelenmeye
verilen tıbbi bir terim. Filmin içinde hepsi var..
Otoriter bir müzik öğretmeni, umut vadeden bateri
öğrencisini kırbaçlayarak eğitmek istiyor. Öğretmenin otoriter tutumu
öğrencinin içinde zaten var olan hırsı dışa çıkarıyor, öğretmen – öğrenci ilişkisi
giderek her ikisi için yakıcı bir ilişkiye dönüyor.
Amerikan sinemasında çok görülen bir formülün yeni bir
uygulaması. Eğitimde sınırları zorlayan otoritenin ‘en iyiyi, en güzeli, eşsizi’
yaratmak için uyguladığı baskı, pek çok filmde işlenmiştir. Amerikan ordusunda
acımasız çavuşların askerlere yaptığı zulmü anlatan filmleri hatırlarsınız.
Konservatuvar eğitimleri de Amerikan filmlerinde bu tarz öğretmenleri işlemek için ideal ortamlardır. Elbette
öğrencisini eğitmek için sevgi ile yaklaşan film kahramanlarını da hatırlarız.
Ama nedense eğitim dediğimizde bu tür ‘affetmeyen’ öğretmenleri daha çok
hatırlarız. Öğretmen bunu kişisel hırsı yapmıştır. Belki geçmişte kendi başarısızlığının acısını
çıkarmaktadır. Ama her halükârda kendisinin sürdüğü arabaya kamçılamaya dayanacak uygun atlar da bulur.
Bulmasa film olmaz zaten.
Otorite ile köleleştirilerek özgürlüğe kavuşturma temaları
filmlerde hoşa gider. Çoğumuz ‘zorlama’ ile yeteneklerin ortaya çıkacağına
inanırız. Ama baskının yetenekleri söndürdüğü de unutulmamalıdır.
Filmi izlerken ben Türkiye’de sanat eğitimlerini düşündüm.
Ben o eğitimden geçmiş bir örnek ile hayatı paylaşıyorum kırk yıldır. O
eğitimin son kalan tanığı keman, kutusu içinde dolaplardan birinin en ücra
köşesinde unutulmuş duruyor. Ama özellikle tiyatro sahnelerine bakıp kolayca ‘star’
olmuş oyuncuları görünce içimden keşke Mr.Fletcher bunların da öğretmeni
olsaymış diye geçirdiğim çok oluyor.
Eleştiriye tahammülü olmayan bu “burunlarını Kaf Dağı’nda gezdirenler”in ‘kamçılanması’
için çok geç kalındığı da bir gerçek. Ne demişler ‘ağaç yaşken eğilir’. Şimdi
şişik egolara dokunmak inanılmaz ağrılara sebep oluyor. O arkadaşlar için Whiplash ‘ders’ olur mu
bilmem. Ama gençler unutmasın, ‘ucuz
alkış’ ancak bizde var. O alkışın
sesiyle sarhoş olmamalarını dilerim. Şimdi
gördüklerimin tümü hayıflanmalarını, ilerde anı olarak yazacaklar.
Miles Teller 16 yaşında bateri çalmış, J.K. Simmons’un ise müzik dalında eğitimi
varmış. J.K. Simmons ayrıca bu tür ‘otoriter’ rollerin aranan adamı.
Whiplash, 2014 Sundance Film Festivali’nde Dramatik Kategoride Seyirci ve Büyük Jüri
Ödüllerini kazandı. J.K. Simmons, bu rolü ile Golden Globe’da ‘En iyi Yardımcı
Oyuncu’ dalında ödül aldı.
‘Whiplash’, türünün tüm özelliklerini barındıran bir film.
Gerilim anları iyi ayarlanmış, müziği güzel.. Hikâyesi önde gelen filmlerden biri. Güzel güzel de
seyrediliyor..
Melih Anık
7 Ocak 2015 Çarşamba
Bir George Ovashvili Filmi: 'Mısır Adası'
‘Mısır Adası’(‘Simindis Kundzuli- Corn Island’) 2015 ‘Yabancı
Dilde En İyi Film Akademi Ödülü’ kategorisine seçilen filmler arasında olan bir film. Filmin
yönetmeni George Ovasvili, senaryo Roelof Jan Minneboo, George Ovashvili, Nugzar
Shataidze tarafından yazılmış. Kişilerin milliyetleri beni ilgilendirmiyor ama
yönetmenin Gürcü olduğunu belirtmenin filmi anlamaya da yardımcı olacağını
düşünüyorum. Film Gürcistan ve Abazya arasındaki doğal sınır olan İnguri nehrini konu edinmiş. Nehir her yıl çılgınlaşıp önüne ne gelirse taşırmış. Sakinleştiğinde
ise geride alüvyon adacıkları kalırmış. Köylüler bu sahipsiz adalarda geçimlerini temin etmek için mısır
ekermiş. Mısır Adası işte böyle bir
adayı sahiplenen bir dede ile torununun mevsimlik hikâyesini anlatıyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)