‘Mısır Adası’(‘Simindis Kundzuli- Corn Island’) 2015 ‘Yabancı
Dilde En İyi Film Akademi Ödülü’ kategorisine seçilen filmler arasında olan bir film. Filmin
yönetmeni George Ovasvili, senaryo Roelof Jan Minneboo, George Ovashvili, Nugzar
Shataidze tarafından yazılmış. Kişilerin milliyetleri beni ilgilendirmiyor ama
yönetmenin Gürcü olduğunu belirtmenin filmi anlamaya da yardımcı olacağını
düşünüyorum. Film Gürcistan ve Abazya arasındaki doğal sınır olan İnguri nehrini konu edinmiş. Nehir her yıl çılgınlaşıp önüne ne gelirse taşırmış. Sakinleştiğinde
ise geride alüvyon adacıkları kalırmış. Köylüler bu sahipsiz adalarda geçimlerini temin etmek için mısır
ekermiş. Mısır Adası işte böyle bir
adayı sahiplenen bir dede ile torununun mevsimlik hikâyesini anlatıyor.
Film dede ile torun arasında geçiyor ama sandal, sürüklenmiş
bir ağacın dalları, yağmur, fırtına, rüzgâr, bulutlar, dolunay filmin diğer oyuncuları.
Dedenin filmin başında toprağı karıştırırken bulduğu ve film boyunca gömlek cebinden çıkarıp birkaç
okşamadan sonra tekrar yerine koyduğu sigara ağızlığı, filmin sonunda çamurdan
çıkan bez bebek ile ruhunu devam
ettiriyor. Yönetmen ağızlıktan bebeğe
geçerken tarihsel mesajını vurguluyor. Huzurun resmi, dolunayın ürpertici ışığıyla aydınlanıyor..
Filmin duygusu var evet.. Dede ile torunun kişiliklerinden yansıyan
‘basit, yalın, naif’, filmin diline de sinmiş. Çok az dialogla çok şey anlatan filmin ilk yirmi
dakikasında doğanın sesi hâkim. Otuz beşinci dakikada kulübenin yapımı tamamlanıyor. İkinci dönüm noktası dedenin
elinde silah görmemiz. Anlatırsam filmin tadını kaçıracağını düşündüğüm için
sessiz geçtiğim iki dönüm noktası daha var filmin. Yönetmen doğanın huzurlu görüntüsü içine bir
fırtınanın derinden gelen sesini
katmış. Her an
korkunç bir şeyler olacakmış gibi duran bir tedirginlik var filmin havasında.
Filmin metaforları ince
ince işlenmiş. Mısır, tohumdan fideye fideden fidana dönerken elinde bez
bebekle filme giren torunun serpilmesine gizlenmiş yaşam sevinci, bir geyiğin ve de yaralı bir askerin çaresizliği ile gölgeleniyor. Bazen hayat,
taraf olmaya zorlar insanı. Aynı dili
konuşmasa da soran, sorgulayan, korkak, cesur, hükümran, öfkeli, tereddütlü, kararsız, mâsum, çocuksu,
kuşkulu, işveli bakışların dünyasında,
sırlarını saklar insanlar. Mısır
fidanlarının büyümesi ile ada insanların
kendi labirentine dönüşmüş. Ayağı
altındaki toprak kayarken insanın her şeyden habersiz hatta her şeyden umut
çıkararak güneşli bir yarını hayâl etmesi nasıl bir çaresizliktir dışarıdan
bakana. İçinde yaşayan ne labirentini aklından geçirir ne de kayan toprağı.
Tohum ekmeyi bitirdiğinizde rahmet gibi gelen yağmur acaba
size ürününüzü toplamaya fırsat verecek mi?
Doğanın ödünç verdiği
toprağı geri almasında mıdır döngünün görüntüsü? Son âna kadar
sandalınıza yığdığınız mısır koçanlarını
sıyırıp da sofranıza ekmek,
gelecek mevsime tohum yapmak kime kısmet olacak? Filmin sonlarında, varın yok, gerçeğin yalan oluşu yüreğinizi
titretecektir. Çünkü film size sizi hatırlatacak.
Filmin başarısı, doğru oyuncu seçimiyle kuvvetleniyor.
Filmde İlyas Salman’dan başkasını hayâl edemezsiniz bu filmi seyrettikten
sonra. Toprak adamının yorgun bedeni, yüzü, özellikle elleri, parmakları, mücadelenin zorluğunu anlatıyor. Dedenin yorgunluğunu kaslarınızda hissedeceksiniz. Yaşlanmışlık ve
yaşanmış bir bilgelikle bir mısır
fidesinin taze ve coşkulu yeşili arasındaki
âsude sessizliğe sırt üstü
yatıp gökte uçuşan özgürlüğün ışığı ile
gözleriniz kamaşacak. Bu, insanlık
tarihi boyunca var olmuş bir mücadele.
Torunun beyaz, zarif parmakları miras alacak bu mücadeleyi. Mariam
Buturishvili’nin nazenin bedeni, çilli yüzünde
tomurcuk gibi açan gözleri sizi masumiyetin derinliğine çekecek.
Bu filmin çekilmesi için iki ada inşa edilmiş. Adalardan biri üstten çekimlerin yapılması için
kullanılmış. Diğer ada ise etrafında kameranın özgürce hareket ettirildiği suni
bir göl üzerinde kurulmuş. Film ekibi her sahneye göre belli yüksekteki mısır
fidelerini, fidanlarını dikmiş. Ben özellikle başlarda bir süreci anlatırken sahneden sahneye geçilmesindeki sürekliliği, filmin genelinde ışığı ve son sahnelerdeki görüntüleri çok beğendim.
Yönetmen yerel bir konuyu büyük bir maharetle tüm insanlığa
mal etmiş. Bu İnguri nehrinin hikâyesi değil, insanlık nehrinin asırlar süren
hikâyesi. Kişisel olarak hayatlarınız ya da milletlerin, devletlerin hayatları olarak
yorumlamak size kalmış. Filmin çerçevesi pek çok konuya gönderme yapacak kadar geniş. Tarafsız ,
bağımsız, huzurlu topraklar insanlığın özlemidir. Mısır Adası bir pencere açıyor.
Mısır Adası’nı çok sevdim.
Melih Anık
İlgi:
Bloglarda uzmanlaşmaya inanırım... Yeni sinema bloguna sevindim. Film ilgince benziyor, bir fırsat yaratmak lazım.
YanıtlaSilSelamlar,
O kadar yerel olsun ki öykünüz, evreni kucaklasın... Şahane bir filmdi, sizin güzel yorumunuz sayesinde de umarım gözden kaçmaz, seyircisi ile buluşur ve hak ettiği ilgiyi bulur.
YanıtlaSilMine ÖLCE