9 Ekim 2016 Pazar

Saul'un Oğlu

Beni etkileyen, söyleyecek sözüm olan başka bir ifadeyle beni konuşturan filmler hakkında düşüncelerimi paylaşıyorum. Saul'un Oğlu öyle bir film. Merak edenler için film ile ilgili bilgiyi wikipedia'dan aldım: (https://tr.wikipedia.org/wiki/Saul%27un_O%C4%9Flu)

"Saul'un Oğlu (Macarca: Saul fia), László Nemes ile Clara Royer'in yazdığı ve Nemes'in yönettiği 2015 Macar yapımı drama filmidir. Prömiyerini 2015 Cannes Film Festivali'nde yapan film, burada festivalin ikinci en prestijli ödülü olan Grand Prix aldı.Film ayrıca 2015 Toronto Uluslararası Film Festivali'nin Özel Gösterimler ("Special Presentations") bölümünde gösterildi. 88. Akademi Ödülleri'nde Yabancı Dilde En İyi Film ödülünü kazandı. Bu dalda aday olan dokuzuncu Macar filmidir. Film ayrıca73. Altın Küre Ödülleri'nde Yabancı Dilde En İyi Film ödülünün de sahibi oldu.Bu dalda ödül alan ilk Macar yapımı filmdir.
Konusu
Saul Ausländer (Géza Röhrig) Ekim 1944'te Auschwitz toplama kampında ölüleri yakmakla görevli, Sonderkommando üyesi Macar-Yahudi bir mahkumdur. Bir gün oğlunun olduğuna inandığı bir cesede rastlar. Cesedi yakılmaktan kurtarmak ve bir haham bulup gizlice gömmek ister. Bu arada diğer Sonderkommando üyeleri kendilerinin öldürüleceğini öğrenir, ayaklanır ve krematoryumu yıkar. Saul ise daha önce bakımını üstlenmediği oğluna dair planını uygulamak için çabalamaya devam eder."

II.Dünya Savaşı filmlerini çok severim pek çok film seyretmişimdir. Bu film seyrettiğim filmlere benzemiyor. Film toplama kampını ve dönemini fon yapıp, oğlunu gömmek için haham arayan bir Macar yahudisinin hikâyesini anlatıyor. Adamın(Saul) oğlu var mı? Emin olamıyoruz. Cehennemin ortasına düşmüş,  dört aylık hayatı kalmış  bir adamın inançlarına göre bir çocuğun gömme merasimine bu kadar saplantılı odaklanmasına bakınca filmdeki haham, oğul ve gömme töreninin nasıl bir metaforun ipuçları olduğu üzerine düşünüyorsunuz. Film boyunca ana motif olarak işlenen metafor filmin sonunda aydınlanıyor. Yönetmen, ölen çocuğa benzemeyen bir başka "oğul" çıkarıp adamın yüzüne bir tebessüm kondurarak ve film boyunca grilerin hakim olduğu filmde "oğul"u yeşil ve mavinin içinde özgürce koşturarak veriyor. 

Yönetmen kamerası ile Saul'un peşinden koşuyor sanki. Bu kalabalıklar içinden tesadüfi olarak yakalanan bir karakterin peşine düşmek gibi bir algı yaratıyor. Film bu anlatımıyla bir belgesel izlenimi veriyor. Film boyunca vahşi çevrede yaşanan zulüm,  silik görüntüler, sesler ile veriliyor ama gerçeğin acımasızlığını yüreğinizde hissediyorsunuz. İnsanların trenlerden alınıp fırınlara gönderilme görüntüleri bir süre gözlerinize yapışacaktır. Saul'un şahsında gördüğümüz boyun eğmiş karakter toplama kampındaki baskıyı, çaresizliği ortaya koyuyor. Bu ortamda bile  Saul cehennemin içinde zihninin kuşlarını uçuruyor, kendi gündemini kendi belirliyor. Özgürlüğünü kafasının içinde yaşıyor. Saul'un bireysel hikâyesi toplumların direniş hikâyesi hâline dönüşüyor. 

 Saul'un Oğlu seyretmeye değer bir film.


Melih Anık    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder