13 Ekim 2016 Perşembe

Francofonia

Alexandre Sokurov yönetmiş. Louvre Müzesi'nin hikâyesi. Rus gözüyle Alman Fransa ilişkileri çevresinde Batı'ya da sıkı bir dokundurma var filmde.



1940 yılında Almanlar Paris'e girmiş. Fransız yönetimi Paris'i bırakıp Vichy'e çekilmiş. İşgali kabul etmişler yâni. Hatta Fransa Almanya ortak devleti hayâlleri kuranlar da varmış. Almanya subayların çoğu Fransızca biliyormuş. Galiba Paris'te zirveye ulaşan Francofon dünya onların da hayallerini süslüyormuş.  Kendi dillerine çok düşkün olan Fransızlar içinde yeni döneme hazırlık olsun diye Almanca öğrenmeye başlayanların sayısı artmaya başlamış. Alman birlikleri Paris'in içinde dolaşırken Paris eski havasından bir şey kaybetmemiş gibi görünüyormuş. Kafeler sinemalar açıkmış. Hatta filmler çekiliyormuş şehirde.

Almanlar sanat işleri için bu işin uzmanı olan Metternich'i görevlendirmiş.Metternich asker elbisesi ile (o dönemde herkese asker elbisesi giydiriliyormuş) Louvre'u ziyaret etmiş. Louvre müdürü Jaujard ile kahve içmişler. Birlikte çalıştıkları iki yıl içinde birbirilerine mesafeli  durmuşlar ama aralarında ortak olan sanat onların birbirlerini anlama dili olmuş.  Louvre, bombolanma korkusu ve tehdidi yüzünden Almanlar gelmeden boşaltılmış içindekiler çevredeki malikanelere, konaklara taşınmışmış. Jaujard Metternich'e Louvre'un envanterini vermiş ve birlikte o yerleri dolaşmışlar.  Matternich bir türlü kendisinden bekleneni yapmamış ve Louvre'un değerli mallarını Almanya'ya göndermemiş. 1942 yılında onu görevden almışlar. 1978 yılına kadar prestijli sayılabilecek bir hayat yaşamış. Jaujard ise Kültür Bakanlığına kadar yükselmiş. 1965 yılında ölmüş.

Yönetmen iki hayâl-karakter sokmuş filmine. Biri başında ihtilal şapkası ile "liberty, equality, fraternity" diye dolaşan bir kadın diğeri ise "Louvre zenginliğini bana borçlu" deyip Mısır'dan getirdiklerinin önünde poz veren tipik şapkası ile Napoleon. Napoleon hızını alamayıp "Ben sanat için savaştım" bile diyor. Her iki karakter de müstehzi bir bakışı yansıtıyor.

Film boyunca Louvre'un içinde bulunan binalar kompleksinin sıfırdan eklene eklene nasıl bu hale geldiğini, öndeki cam piramitin, içerdeki salonlarda yapılan değişiklerin de tarihi sürecini görüyorsunuz.

Filmde eski görüntüler çok iyi kullanılmış.Yeni görüntüler eskitilmiş. İyi animasyonlar var. Yaklaşık 80 dakikalık belgeseli ben severek izledim.

Yönetmen Sokurov söylemek istediğini sona saklamış. "Almanlar Leningrad'a gelip bizim sanat eserlerimize acımadılar. Hermitage bir enkaz haline geldi. Oysa Almanlar Louvre'a çok şefkatli yaklaştılar." diyor. Ben "İşte bu, batının sanata bakışı da böyledir işte" diye anladım. Louvre'un tarihsel hikayesini izlerken tarihin bir dönemi gözümde bambaşka bir şekil aldı.


Melih Anık

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder